Hayatı Dünya İçin Değil, İslam İçin Yaşamak

Bismillahirrahmanirrahim

Âlemlerin Rabbi, İslam’ı bir hayat nizamı olarak gönderen, hesap gününün hâkimi, Allah (c.c)’a hamd ederim. Salât ve selâm, peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v)’ya, âline ve sahabelerine olsun. Ölüm, Allah’ın ayetlerinden birisidir ve her canlı için belirlenmiş bir vakittir. ALİ İMRAN 145:

“Hiçbir kimse yok ki, ölümü Allah’ın iznine bağlı olmasın. (Ölüm), belli bir süreye göre yazılmıştır…” Her canlı için ölüm haktır ve gerçektir. ALİ İMRAN 185: “Her canlı ölümü tadacaktır. Ve ancak kıyamet günü yaptıklarınızın karşılığı size tastamam verilecektir…”

Ölüm, hiçbir varlığın karşı koyamayacağı ilahi bir kanundur. Bu kanundan kaçış ve kurtuluş imkânı yoktur. NİSA 78: “Nerede olursanız olun, sarp ve sağlam kalelerde olsanız bile ölüm size ulaşır…” Yaşadığımız dünya hayatı ve bu hayatın sonu olan ölüm insanın imtihanı içindir. MÜLK 2: “O (Allah) ki, hanginizin en güzel işi, ameli, kulluk görevini yapıp yapmadığını imtihan için ölümü ve hayatı yaratmıştır. O, mutlak galiptir, çok bağışlayıcıdır.” Dünya hayatı, ahiret hayatı için düzenlenmiş bir imtihandır. Dünya hayatının da, ahiret hayatının da sahibi Allah’tır. Bu iki hayat arasındaki münasebet ise, dünya hayatının kesp, yani kazanma ve imtihan olma, ahiret hayatının da mükâfatlandırma ve cezalandırma hayatı olmasıdır. Rahmetli Erbakan hocamızın tabiriyle ahiret hayatı dünya hayatının hesabıdır.

Dünya hayatında insanın gözeteceği şey Allah’ın rızasıdır. Çünkü Allah, insana verilmiş olan bütün nimetlerin sahibidir. İnsanın, nimetleri ihsan eden Allah’a şükretmesi, O’nun rızasını gözetmesi yaratılma sebebidir. İNSAN 2 ve 3: “Gerçek şu ki, biz insanı katışık bir nutfeden yarattık; onu imtihan edelim diye, kendisini işitir ve görür kıldık. Şüphesiz biz ona (İslam) yolu gösterdik. İster şükreden olsun ister nankör.” Kul, dünya hayatında şükreden veya nankörlük eden bir kul olup olmayacağı sınavından geçer. Bu sınav, insan için aynı zamanda bir zıtlar mücadelesidir. Zıt olan şeyler; hak ile batıl, helal ile haram, hayır ile şer, maruf ile münker, ıslah ile ifsattır.

Kul, Allah’ın rızasını kazanmayı tercih ettiğinde bunun tek yolu İSLAM’dır. ALİ İMRAN 19: “Allah nezdinde hak din İslam’dır…” İslam’ın en belirgin sıfatı, Allah’ın rızası olmasıdır. MAİDE 3: “…Bugün size dininizi tamam ettim, böylelikle üzerinize olan nimetimi tamamladım ve bilesiniz ki sizin için razı olduğum tek din İslam’dır…” Allah’ın İslam’dan başka hiçbir şeye rızası yoktur. ALİ İMRAN 85: “Kim, İslam’dan başka bir din ararsa, bilsin ki kendisinden (böyle bir din) asla kabul edilmeyecek ve o, ahirette ziyan edenlerden olacaktır.” İslam dini, başından sonuna kadar bütünüyle bir hayat nizamıdır. Müslüman, İslam’ın yarısından değil tamamından sorumludur. İslam’ın bütünüyle bir hayat nizamı olduğuna inanmak imandır. İslam’ın yarısı kendisi değildir. Bunun için Müslümanlar iki dinli değil, tek dinli olan kimselerdir. BAKARA 85 ve 86: “Yoksa siz Kitabın bir kısım hükümlerine inanıp bir kısım hükümlerini inkâr mı ediyorsunuz? Sizden böyle yapanların cezası dünya hayatında ancak rüsvaylık; kıyamet gününde ise en şiddetli azaba itilmektir. Allah, sizin yapmakta olduklarınızdan asla gafil değildir. İşte onlar, ahirete karşılık dünya hayatını satın alan kimselerdir. Bu yüzden ne azapları hafifletilecek ne de kendilerine yardım edilecektir.”

İslam’ın bu gerçeklerini idrak eden bir Müslüman batılın her türlüsünü kökten reddeden kimse olmak zorundadır. Müslüman namazda, hacda ve bir kısım ibadetlerinde İslam’a, ahlakta, iktisatta, siyaset ve hukukta AB kıstaslarına bağlı hareket edemez. Ederse fasık, facir ve zalim olur. Allah ise bunları sevmez.

İslam İçin Yaşamak

Allah, insana İslam’a bağlanmayı emretmiştir. ALİ İMRAN 103: “Hep birlikte Allah’ın ipine (İslam’a) sımsıkı yapışın; parçalanmayın…” Bunun için Müslüman, hayatını İslam için yaşamak zorundadır. Çünkü dünya ve ahiret saadetini elde etmenin başka bir yolu da yoktur. Bu bakımdan Müslümanın hayatı iman ve cihaddır. Peygamberimiz buyuruyor: “Mekke’nin fethinden sonra artık hicret yoktur, fakat cihad ve niyet vardır. Allah yolunda cihada çağırıldığınız zaman hemen katılın.” (Buhari ve Müslim) Cihad, İslam ile insan arasına konulmuş bütün engellerin kaldırılması, insanın İslam ile buluşması için yapılan çalışma ve gayretlerin tamamıdır. Bu niyete dayanmayan hiçbir gayret ve çalışma cihat ibadetinin yerini tutmaz. Ebu Musa Abdullah Bin Kays El Eş’ari (r.a) anlatıyor: Resulüllah (s.a.v)’e: “Biri kahramanlık, diğeri milletini korumak, öteki riya ve gösteriş için savaşan kimselerden hangisi Allah yolundadır? diye soruldu. Resulüllah (s.a.v) şu cevabı verdi: “Kim, Allah’ın söz ve hükümleri, batılın hüküm ve yasaları karşısında üstün ve hâkim olsun diye savaşıyorsa, o kimse Allah yolundadır.” (Buhari ve Müslim)

İnsan için önemli olan Allah’ın yolunda bulunmak ise, bu yol bellidir. İnsan bu yola uyarsa Allah yolunda bulunmuş olur. Bu yola muhalefet edenlerin Allah yolunda bulunma iddialarının bir anlamı olmaz. Mücerret, yani soyut hizmetler, yani ilahi hükümleri hâkim kılmayı ve bu hükümleri referans alan adil bir düzeni, yeni bir saadet dünyasını kurmayı hedeflemeyen hizmetler, İslam için yapılmış sayılamaz. Çünkü Allah’ın bize ihsan ettiği mallar ve canlar İslam içindir. Allah, tövbe suresi ayet 111 de mallarımızı ve canlarımızı cennet karşılığında bizlerden satın aldığını bildirmektedir. Kula, bu alış verişe sadakat yaraşır. Bu alış verişi dikkate alarak diyebiliriz ki bizler, Allah yolunda malımızla canımızla cihad için yaratılıp görevlendirildik. Rabbimiz emrediyor: HAC 78: “Allah yolunda hakkını vererek cihad etmeniz için sizi seçen O, (Allah)’dur…” Cihad sabır ve sebat ister. Cihad aynı zamanda bir sabır imtihanıdır. Rabbimiz buyuruyor: MUHAMMED 31: “Andolsun ki içinizden cihad edenlerle sabredenleri belirleyinceye ve haberlerinizi açıklayıncaya kadar sizi imtihan edeceğiz.”

Verilen dünya nimetleri kulun imtihanı içindir. Peygamberimiz buyuruyor: “Dünya tatlı, göz kamaştırıcı ve çekicidir. Allah, onu sizin kullanmanıza verecek ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyaya aldanmaktan sakının. Kadınlara kapılmaktan korunun. Çünkü İsrail Oğullarında ilk fitne kadınlar yüzünden çıkmıştır.” (Müslim)

Hayatı, dünya için yaşamak kınanmıştır. Peygamberimiz buyuruyor: “Akıllı kişi, nefsine hâkim olan ve ölüm sonrası için çalışandır. Âciz kişi de, nefsini arzularına tâbi kılan ve Allah’tan (dünyası için olmadık) dileklerde bulunup duran kimsedir” (Tirmizi) Hayatını dünya için yaşayanların hiçbir saadeti yoktur ve ahirete eli boş olarak gideceklerdir.

Milli Görüş Görevi

Milli Görüş demek İslamsız Saadet olmaz demektir. Milli Görüş çalışmalarının temel amacı bütün insanlığın saadetidir. Milli Görüş bu hedefine ulaşmak için şiddet ve ikrah yolunu değil, ikna yolunu kullanır. Biz kendi saadetimizi istediğimiz kadar, ABD başkanı Obama’nın, Rusya devlet başkanı Putin’in, Siyonistlerin, bütün batılı yöneticilerin ve onlarla birlikte hareket eden işbirlikçi yöneticilerin saadetini de istiyoruz. Biz kimsenin cehenneme gitmesini istemiyoruz. İstiyoruz ki bütün insanlık İslam’a dönsün, hidayet bulsun, İslam’ca yaşasın ve yeni bir saadet dünyası kurulsun. Milli Görüşçüler olarak bunun için çalışıyoruz. İktidar için değil, bütün insanlığın saadet bulması için çalışıyoruz.

Bunun için Milli Görüşçüler olarak insanlığa Milli Görüşü telkin ediyoruz. Türkiye’nin ve bütün dünyanın Milli Görüş esaslarıyla huzura kavuşabileceğini söylüyoruz. Milli Görüşü tanıtmaya çalışıyoruz. Milli Görüşün benimsediği Adil Düzen ve Yeni Bir Dünya esaslarını tanıtmaya çalışıyoruz. İnsanımızı ve bütün insanlığı Milli Görüşün benimsediği eğitim esaslarına göre yetiştirilmesi için ter döküyoruz. Bunun için Önce Ahlak ve Maneviyat diyoruz. Toplumumuzu ve toplumları şuurlandırmaya, siyasi şuur sahibi yapmaya çalışıyoruz. İktidar gücünün insanlığa Milli Görüş esaslarına göre hizmet etmesi için siyasi bir cihad içindeyiz. İnsanlığın dünya ve ahiret saadetini sağlamada siyaseti en müessir güç olarak gördüğümüzden bu mücadeleyi veriyoruz. Siyasi mücadelemizin özünde iyiliklerin örgütlemesi vardır. Bu örgütlenmeyi iyilikler hâkim olsun diye yapıyoruz. Yine bu mücadelenin özünde kötülükleri örgütleyip, insanlığı felakete sürüklemek isteyenleri engellemek vardır. Bu engellemeyi de yine insanlık için yapmaya gayret ediyoruz. Biz, bütün bunların hepsini Allah rızası için yapmaya gayret ediyoruz. Biz Erbakan hocamızın dediği gibi gerçekte siyaset yapmıyor cihad ediyoruz. İyiliği emrediyor, kötülükten alıkoymaya çalışıyoruz. Bu çalışmaları insan ve Müslüman olduğumuz için yapıyoruz. Rabbimiz buyuruyor: ANKEBUT 69: “Uğrumuzda cihad edenleri elbette kendi yollarımıza eriştireceğiz. Şüphesiz Allah, hakkını vererek cihad eden muhsinlerle beraberdir.” İyilikleri emretmek ve kötülükleri yasaklamak mutlak bir Müslümanlık görevidir. Peygamberimiz buyuruyor: “Canım kudreti elinde olan Allah’a yemin ederim ki, ya iyilikleri emreder ve kötülüklerden nehyedersiniz, ya da Allah kendi katından yakın zamanda üzerinize bir azap gönderir. Sonra Allah’a yalvarıp dua edersiniz ama duanız kabul edilmez.” (Tirmizi) Bunun için millet olarak hepimiz AKP’li, MHP’li, CHP’li, HDP’li değil, Milli Görüşçü ve Saadet Partili olmalıyız. Duamız şudur: “Ey Rabbimiz, Sana teslim olduk, sana inandık, sana dayandık. Yüzümüzü gönlümüzü sana çevirdik, yardımınla mücadele ediyoruz. Rabbimiz, ayaklarımızı yolunda sabit kıl” vesselam.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön