Batıdan İslam’a Karşı Saldırılar

aciklamaa
Geçtiğimiz günlerde Fransa’nın başkenti Paris’te Charlie Hebdo Dergisine ve çalışanlarına yapılan saldırıya yönelik tepkiler sürüyor. Bu olaya gösterilen ilk tepkilerin derli toplu bir düşüncenin yansıması olmasını zaten beklemiyorduk. Ancak bu saldırının ardından ısrarla İslam’a ve Müslümanlara dil uzatmak sistemli bir propagandadır.  11 Eylül saldırılarının ardından Batı’da oluşturulan İslam terörü imgesinin bu topraklarda yaşayan kalem ve kanaat sahipleri tarafından dillendirilmesi ise elbette bir aymazlıktır.
11 Eylül saldırılarının Endonezya’dan Fas’a enerji kaynaklarının ve enerji nakil yollarının bulunduğu İslam coğrafyasını dizayn etmek üzere tertiplendiği gün gibi aşikardır. 11 Eylül saldırıları öncelikle topyekûn İslam’a mal edilmiştir. Batı ile işbirliği yapmayan İslam Ülkeleri terör destekçisi gibi gösterilmiştir. Batı ülkelerinde yaşayan halklarda İslamofobia yani İslam korkusu oluşturulmuştur. Gerekli koşullar sağlandıktan sonra da aralarında sayıları milyonu bulan çocuk ve kadının öldürüldüğü işgal operasyonları yapılmıştır. Hiç utanmadan da bu operasyonların adına “bölgeye demokrasi getirmek” denilmiştir.
Bugün herkes şunun farkındadır ki Batı, bir ülkeye demokrasi götürmekten bahsediyorsa orada bombalar patlayacaktır, orada çocuklar ölecektir, orada kadınlar ölecektir, orada kan akacak, gözyaşı dökülecek ve feryatlar kopacaktır. Batı’nın çok gelişmiş kitle imha silahları ile İslam coğrafyasında döktüğü kanın haddi hesabı yoktur.
Cezayir’de, Mali’de, Orta Afrika Cumhuriyeti’nde, Libya’da, Irak’ta, Afganistan’da, Nijerya’da ya da bir başka İslam Ülkesinde işgaller ve terör nedeniyle akan her damla kanda en az ABD kadar, en az İsrail kadar, en az İngiltere kadar Fransa’nın da parmağı vardır. Fransa yeryüzündeki fitne ve fesadın merkez üssü ülkelerden biridir. Fransız halkının birçoğunun da kendi ülkesinin işlediği cinayetlerden haberi dahi yoktur.
Fransa’da yaşayan ve Fransız vatandaşı olan duyarlılık sahibi bir insanın Fransa Afrika ve Asya’da katliamlar yaparken sessiz kalması beklenemez. Aynı şekilde duyarlılık sahibi, kalbinde merhamet olan, kalbinde adalet olan ve elleri temiz olan bir Fransız vatandaşının yeryüzünde yaşanan işgaller ve katliamlar sebebi ile elbette Müslümanları suçlaması beklenemez. Aklıselim bir Fransız olayları değerlendirirken önce kendi ülkesinin yaptıklarına bakar. Aklıselim bir Fransız olayları değerlendirirken önce ABD’nin, İngiltere’nin, İsrail’in yaptıklarına bakar.
Aklıselim bir Fransız’dan sağduyulu düşünmesi beklenirken, bu coğrafyada yaşayan, bir de kendilerinin özgürlükçü, antiemperyalist, antikapitalist olduklarını ifade eden kalem sahiplerinin, köşe yazarlarının, fikir adamlarının olup bitenden ötürü İslam’a saldırmaları nerede durduklarının en açık göstergesidir. Irak’ta, Suriye’de, Libya’da, Afganistan’da, Pakistan’da, Filistin’de yaşanan işgalleri görmezden gelip Müslümanları terörist olarak nitelendiren herkes ırkçı emperyalizmin ve Siyonizm’in taşeronluğunu yapmaktadır.
Bizim Charlie Hebdo dergisinin çizgisini tasvip etmemiz de, Efendimiz (sas)’e ve İslam’a yönelik çirkin yaklaşımlarını düşünce özgürlüğü olarak değerlendirmemiz de mümkün değildir. Her zamanda ve mekânda Efendimiz (sas)’e ve İslam’a yapılan çirkin saldırıları en ağır şekilde eleştirmeye ve bunu en hafif tabirle “haddini bilmeme” olarak nitelendirmeye devam edeceğiz. Bu tavırdan geri adım atmamız ve yapılan edepsizliği hoşgörü kapsamına almamız söz konusu bile olamaz.
Öte yandan 11 Eylül saldırılarını tasvip etmediğimiz gibi Charlie Hebdo dergisine yönelik saldırıyı ve işlenen cinayetleri de tasvip etmemiz mümkün değildir. Biz bu olayların –tetiği çeken kim olursa olsun- daha büyük operasyonlara zemin hazırlamak için yine bizzat Batı tarafından tertiplendiğini biliyoruz. Paris’te yapılan sözde “teröre tepki ve basın özgürlüğü yürüyüşünü” de bu bağlamda değerlendiriyoruz. Irkçı emperyalizm ve Siyonizm İslam coğrafyasına daha acımasız saldırılar yapmanın eşiğindedir.
Ülkemizde bir kısım medya kuruluşunun Charlie Hebdo dergisine yönelik saldırıları sözde basın özgürlüğü adı altında eleştirirken olayı İslam düşmanlığına ve Efendimiz (sas)’e hakarete prim verme noktasına getirmeleri Netanyahu ile İsrail ile aynı safta olmalarından öteye değildir. Bir kısım medya kuruluşumuz ABD, İngiltere, Fransa ve İsrail’in İslam coğrafyasını kan gölüne dönüştürmelerini basın özgürlüğü kapsamında değerlendirebilecek kadar alçalmaktadır. Bu eğer sistemli bir tepki ise kendi coğrafyalarının mazlum halklarına ihanet etmektir, yaptıkları sistemli bir tepki değil de duygusal bir yaklaşım ise içinde bulundukları kafa karışıklığının resmidir.
Biz Anadolu Gençlik Derneği mensupları olarak hiçbir terör olayını tasvip etmiyoruz. Tüm çirkefliğine ve çirkinliğine rağmen Charlie Hebdo dergisine yönelik saldırıyı da tasvip etmiyoruz. Çatışma ve kaos ortamının tek kazanının ırkçı emperyalizm olduğunu mütemadiyen dile getiriyoruz. Terörü bitirecek sürecin ABD, AB ve İsrail ile kol kola Paris’te yürümekten değil, D-8 ülkelerinin ve dünyanın tüm mazlum ülkelerinin liderleriyle aynı safta emperyalizme karşı İstanbul’da yürümekten geçtiğine inanıyoruz.
agdbasin

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön